MARKALARA DUYULAN GÜVEN ARTIYOR MU?
Her şeyin olağandan hızlı değişime uğradığı günlük hayatımızda, devamlılığını ve gerçekliğini korumaya çalıştığımız en değerli duygumuz karşılıklı “güven”.
Güven duygusunu şekillendiren o kadar çok etken var ki, bazen doğru ses tonuyla yapılan bir ilk temas yıllardır devam eden bir yatırım ilişkisinden daha güçlü olabiliyor. Bu yüzden günümüz dünyasında insanların; devletlere, medyaya, gıda endüstrisine ve dev şirketlere karşı güveni azalmaya devam ederken, yeni ve hayata değer katan her davranışı eskisine oranla çok daha fazla sahiplenmeye meyilli olduğunu söyleyebiliriz.
Bu bakış açısıyla devam edecek olursak, insanların arayışındaki bu boşluğu doldurabilecek en güçlü cevap markalarda ve markaların tüketicisiyle olan temasında saklı. Genellikle büyük kuruluşlar tarafından şekillendirilen eğitim, eğlence ve sosyal sorumluluk kategorileri artık her markanın yaptıklarıyla içinde var olabilecekleri ekosistemlere sahip. Bu da demek oluyor ki, anlamlı küçük değişiklikler yapan markalar veya vizyoner startup’lar hızlıca bu alanlara dahil olabiliyor ve dünya için “daha iyisini” hedefledikçe alanlarını ve etkileşimlerini genişletiyorlar.
Artık sadece kullanıcıya sunulan hizmetinin kalitesini artırmak değil aynı zamanda markanın doğrudan içinde bulunduğu veya yakın ilişkide olduğu yan sektörleri de düşünerek çalışma modellerinin düzenlenmesi gerekiyor. Geriye kalan ise bunu doğru ve efektif bir şekilde insanlara anlatmak.
Bu iletişimi planlarken sadece estetik kalite ve akılcı söylem gibi yaratıcı marka iletişimin temel kavramlarıyla hareket etmek yeterli değil. Giderek anlamını yitirmiş kavramlardan ve içi boşaltılmış kelimelerden uzaklaşarak, “Sahicilik” diye kodlayabileceğimiz davranış modellerine ihtiyacımız var. Bu da işin sadece yaratıcı ajansın ele aldığı çözümlerle değil, işi sahiplenen şirket temsilcilerinin de brieflere bakış açısını değiştirmesinden geçiyor. Bunu başarabilirsek eğer karşımızda bizi dinlemeye hazır geniş bir kitle var ve bize güvenmeye her zamankinden daha hazırlar.
Stratejik olarak bu adımları tamamladığımızda ve tasarımla bu süreci içselleştirdiğimizde ortaya çıkan sonuç hem kurumlara hem de insanlara yansıyan bir artı değere dönüşüyor. Anlamlı tasarım markaya ait oluyor, kategorisinde yeni bir yol açıyor, insan faydası gözettiği için de marka konumlandırmasının vizyonunu genişletiyor. Bu sayede güzel görünen bir markadan güzel görünen ve efektif bir markaya olan değişim sağlanıyor.
Markalara bu değişim vizyonunu En Kolay Yolla anlatabilmek için tüm strateji ve tasarım süreçlerimizde karşılıklı güven duygusunu artıracak yaratıcı çözümler hazırlıyoruz. İnsanların hayatına artı değer katacak ve kalplerine dokunabileceğimiz yöntemlerle en anlamlı sonuçları hedefliyoruz.
Marka iletişimi elbette ekonomik bir büyümeyi hedefler ancak yol boyunca attığınız her anlamlı adım size güzel, keyifli ve paylaşmaya değer bir hikaye sunma fırsatı sağlar.
Güvenebileceğiniz bir yol arkadaşı bulmanız dileğiyle.